KÜÇÜK GEZGİN DAVİS’TE
Davis benim bu Amerika macerasına atılmadan önce aslında hiç adını duymadığım bir şehir. Ben kendi adıma konuşayım zaten büyük şehirleri dışında kaç tane şehrinin adını biliyorum tartışılır:)
Tabii bu macera bana Amerika haritasını bol bol incelemeyi, googlemap ile uzun süreli bir ilişki içinde bulunmayı gerektirdi mecburen. Hazırlık aşamasında sevgilimden daha çok Google ile zaman geçirdiğim tartışılmaz bir gerçek.
Çocuksuz gidecek olsam çok daha rahat olabilirdim ama madem maksat Küçük Gezgin ile yeni bir maceraya atılmaktı “güvenlik” en önemli önceliğimizdi. İşte tam bu noktada pek çok şehri zaten elemişken bir arkadaşım Davis’ten bahsetti. Bize de araştırmak, sonrasında da gönül rahatlığıyla buraya gelmek düştü… Peki sonuç mu? Bizim beklentilerimizi fazlasıyla karşıladığı gerçeği oldu. Biz Davis’ten hareketli bir gece hayatı, sokaklarda cıvıl cıvıl restoranlar, süper alışveriş mekanları felan beklemediğimiz için tabii beklentimizi karşıladı. Çünkü bizim istediğimiz tek şey güvenli, çocuk dostu ve yaşanılabilir olmasaydı.
Davis aslında hiç turistik bir şehir değil. Yani öyle ziyaret edeyim, gezeyim, tozayım diyebileceğiniz bir yer değil. Burası sessiz sakin bir şehir. Yani çocuk olmasa hayatta kimse beni burada yaşatamazdı. Ben canlılığı sevengillerdenim. Ama Küçük Gezgin hatrına katlanıyorum işte:)
Hani şu sıralar Türkiye’de pek ünlü olan “citta slow” yani “yavaş yaşayan şehirler” akımı var ya; biz Seferihisar’dan dolayı bunu iyi biliyoruz İzmir’de yaşayanlar olarak. Ama şunu söylemeliyim ki Seferihisar’ın önünde daha aşması gereken çooook yol var. Neyse ki iyi yolda:) İşte Davis bana tam bir “yavaş yaşayan şehir” gibi geldi. İnsanlar burada pek çok Avrupa kentinde olduğu gibi kornanın yerini bilmiyorlar ama burada trafikteki sakinlik, anlayış ve düzen başımı döndürdü. O kadar saygılılar ki, birbirlerine yol vermek için yarışıyorlar. Tabii benim gibi damarlarında akdeniz kanı akan birisi için bu durum bazen çok sıkıcı, bunaltıcı “hadi be adam artık yürrrüüüü” dedirtecek kadar çıldırtıcı olabiliyor. Bu kadarı çok fazla diye söylenmiyor değilim. Ama insan bu sistemin içinde yaşayınca buna da alışıyormuş. Arabayla değil bisikletle yaşadığım için bir süre sonra bana gösterdikleri anlayış ve saygı hoşuma gitmeye başladı ne yalan söyleyim:)
Davis şehrinin simgesi “Bisiklet”. Şehri kurarlarken “bisiklet dostu kent” olarak kurmuşlar. Otobanlar hariç şehrin her yerinde bisiklet yolları, bisiklet park yerleri var. Bu kadar çok bisikleti en son Amsterdam’da görmüştüm ama burası da Amsterdam’la bisiklet konusunda baya yarışır yaniJ Her yer bisiklet sürenler için düzenlendiği için, bisikletle yaşamak burada oldukça kolay. Ben ki Küçük Gezgin 1,5 yaşındayken ona bisiklet koltuğu aldığım gün duran bisikletten düşüp dirseğimi paramparça etmiş; 2 ay alçıyla yaşamak zorunda kalmış insanım, ben bile bisikletle bu şehirde yaşayabiliyorsam herkes yaşayabilir:) Zaten çeşit çeşit, model model, çocuklar için ikili, üçlü düzenlenmiş bisikletler, aklınıza bile gelmeyecek her türlü aparat mevcut burada. İnsanlar takım elbiseleriyle bisiklet sürerek işe gidip, dönerken üç çocuğunu da okullarından toplaya toplaya eve dönüyorlar. İşte ben de tüm bu gördüklerimden gaza gelip bir bisiklet ve bir çocuk taşıma aparatı (trailer) alıp yollara düştüm. Her gün ev-okul-merkez arası toplam 2,5 saat bisiklet sürerek ve 30 kilo Çakıl, 30 kilo da trailer toplam 60 kiloyu çekerek menüsküs olma yolunda başarıyla ilerliyorum:)
Davis “smoke free” bir şehir. Yani bırakın kapalı alanları, hiçbir açık alanda bile sigara içemiyorsunuz. Parklarda, restoranların açık alanlarında her yerde yasak. Sadece kendi bahçende içebiliyorsun. Bu durum sigara tiryakileri için oldukça sıkıntılı bir durum ama neyse ki biz yırttık:)
Davis UCDavis üniversitesiyle meşhur bir yer. Şehrin kalabalıklığı, pahalı olması da tamamen bundan. Şehir tamamen üniversite üzerine kurulmuş. UCDavis Kaliforniya’daki en büyük ve güzel kampüslerden birine sahip. Her milletten öğrenciyi kampüste görmek mümkün. Şehir içi otobüslerdeki şoförler ve kampüs içinde çalışanların hepsi öğrenci. Yani bizim gibi gezginlerin pek bilmediği bu şehir akademik dünyada baya da bilinen bir şehir aslında.
Peki oldu da Davis’e hasbel kader yolunuz düştü; ne yapayım bu ufacık şehirde derseniz;
Downtown yani şehir merkezini şöyle mutlaka bir turlayacaksınız. Sonuçta ufacık da olsa bir merkezi var:) Duvar sanatlarıyla süslenmiş ufacık tefecik, mini minnak bir şehir merkezi… Olurda cumartesi ya da çarşamba yolunuz düşerse mutlaka Farmers’ Market’a gideceksiniz. Bildiğiniz salatalık, domates satılan bu Pazar alanını bir panayır alanına çeviriyorlar. Canlı müzik, çocuklar için atölyeler, oyun parkları ne isterseniz bulabilirsiniz. Herkes çimlerin üstünde piknik yapıyor. Biz Küçük Gezgin ile her hafta iki kez mutlaka gidip tadını çıkarıyoruz.
Amerika’nın filmlerde sürekli gördüğümüz Mitchka Cafe’sinde bir Cappucino içeceksiniz. Mitchka burdaki öğrenciler için kütüphane gibi. Ücretsiz internetten dolayı kapanıp buraya saatlerce ders çalışıyorar. İçeride o yüzden bir sessizlik hakimJ Bu durum benim için çok sıkıcı olduğundan çok takıldığımı söyleyemem…
Güzel bir hamburger yiyeyim diyorsanız Farmers’ Market’in köşesindeki Burgers and Brew’a gidip parmaklarınızı yalayacaksınız. Daha hafif birşeyler yiyeyim diyorsanız kocaman bir salata için Pluto’s a gideceksiniz yok sushi yiyeyim diyorsanız yan kapısında en az 20 dakika sıra bekleyeceksiniz. Allahtan sushi sevmiyorum da; hiçöyle masa boşalsın diye bekleyengillerden değilimdir çünkü:)
Davis şehir merkezinde öyle dükkan dükkan gezeyim, alışveriş yapayım hayalleri kurmayacaksınız. Çünkü şehir merkezinde bir iki mağaza dışında alışveriş yapılacak hiçbir mağaza yer almıyor. Düşünmüş taşınmış, üniversite gençliği parasını boşuna harcamasın demiş, mağaza açmamışlar şehre:) Biz de tüm vaktimizi kütüphanede ve kitapçılarda geçiriyoruz ki; Çakıl’ın en sevdiği şey de bu olunca bizim için çok sorun olmuyor mağazaların yokluğu:)
Davis’e gelmişken, UCDavis’i mutlaka turlayacaksınız. İçinde harika bir park bulunduğunu, ortalarda sincapların koşturduğunu da belirteyim de kampüs biraz daha cazip görünsün gözünüze:) Öyle sıcak tepelerinde, frizbi maçları yapanları, futbol antrenmanı yapan kadınları, beyzbol oynayanlar, güneşi görünce çimlerde bikinileriyle güneşlenen üniversitelileri görünce aval aval baka kalacaksınız… Zaten kampüs bizdekiler gibi duvarlarla çevrili felan da değil. Şehrin göbeğinde, baya elini kolunu sallaya sallaya geziyorsun:)
Ve bir gezi planlıyorsan; Sacramento 30 dakika, San Fransisco 1,5 saat, Lake Tahao ( volkanik tahao gölü) 2,5 saat ve şelaleriyle ünlü Yossemitie Natural Park (Yossemitie Doğal yaşam Alanı) 3,5 saat , Los Angeles 6 saat uzaklıkta. Aslında, lokasyon olarak yeri çok güzel.
Biz Davis’ten günübirlik olarak Sacramento, San Fransisco, Reno ve Lake Tahao’ya geziler düzenledik. Her biri birbirinden güzel, harika vakit geçirdiğimiz yerler oldu.
Tatil rotamızı ise, Kaliforniya sahil şeridi üzerinden Monterey, Santa Cruz, Santa Barbara, Los Angeles olarak düzenledik. Hepsi blog’da sizlerle olucak.
Yani diyeceğim odur ki; Davis bizi düzenli, huzur dolu, güvenli yaşamıyla, yemyeşil parkları, çocuk oyun alanlarıyla; fazla göç almamış yapısıyla, çocuk odaklı bir yaşam dolayısıyla oldukça tatmin etti.
Ama normal şartlarda tatil güzergahımızda yer almayacak kadar sıradan ve sıkıcı bir şehir. Küçük Gezgin’in İngilizce macerası için şehrin güzel yanlarını görmeye çalışıp, bol bol küçük geziler düzenleyerek günlerimizi doldurmaya çalışıyorum. Ehhh bu da “güven” beklentimizin ceremesi olsun:) Biz çok güzel anılar biriktirdik burada… Davis’te bize süpriz yaparak gazetesinde Çakıl’ın fotoğrafını yayınlayarak bizi ne kadar sevdiğini göstermiş oldu:)
Güven ve çocuk kelimesi aynı cümlede yer aldığında Davis insanın gözüne çok güzel görünüyor onu söyleyim:)Bir daha Çakıl için gelecek olsam Amerika’ya yine Davis’e gelirdim…