İKİ GEZGİN RUHUN KÜÇÜK GEZGİNLE MACERALARI
Biz iki sevgili 2000 yılında ilk karşılaştığımızda filmlerdeki gibi bir elektrik akımı, öyle ilk görüşte aşk kıvılcımları etrafı sardı ki sormayın. Burda size aşk hikayemizi anlatacak değilim tabii; ama yazsam kitap olur o ayrı. Buradaki önemli nokta o aşk kıvılcımlarının temelindeki konuşma oldu ki; konusu “gezgin olmak” idi. Bu konuşmadan 4 saat sonra kendimizi Eskişehir’den Antalya Kemer’e gün doğumunu izlemek için giderken bulduk. Ve böylece İki Gezgin Ruhun Maceraları başlamış oldu!
İşte bu iki gezgin ruh, yeri geldi parasızlıktan Ege- Akdeniz kıyılarında çadır kamplarında keşfe çıktı, yeri geldi tüm masrafları kısıp, yemeyip içmeyip Avrupa’yı, Amerika’yı gezdi. Her gezdiği yere dair hikayeler biriktirdi. Göreceği yerlerin hayaliyle her yeni güne başladı. Ve bir gün Küçük Gezgin’in geleceğini öğrendiğinde; ona da bu gezgin ruhu aşılamaya karar verdi.
Ona masallar anlatacaktık elbet, ama anlatacak pek çok hikayemiz de vardı. Ve istedik ki onun da anılarla dolu, dokunarak, yaşayarak biriktirdiği hikayeleri olsun. Biriktirdiği bu hikayeler onun hayatına renk katsın. Dünyayı kitaplardan değil, sırtında çantası gezerek öğrensin. Ve hayatında ne olmak istiyorsa olsun, ne yapmak istiyorsa yapsın ama anlatacak bir hikayesi mutlaka olsun.
2009 yılında kucağımıza aldığımız kızımız Çakıl ile daha anne karnındayken gezmeye başladık. Mademki bizim dünyamıza geliyordu; kaçarı yok o da bir gezgin olacaktı. Sıcakta kavrulacak, soğukta titreyecek, gezmekten ayakları şişecek, sırt çantası taşımaktan beli ağrıyacaktı. Arabada uzun uzun seyahat edecek, her ortamda uyumayı öğrenecek; her gün farklı bir yerde uyanmaya alışacaktı. Sokakta çamurlu sularda oynayacak, ineklerle ahırda oynaşacak, bir köpeğin doğumuna şahitlik edecek, bacakları yara bere içinde olacak; ama yaşamı doğada öğrenecekti.
İşte bu yüzden her gezimize onu da ortak ettik ve Küçük Gezgin ile Türkiye, Avrupa ve Amerika’da 2015 yılı itibarı ile 20’den fazla ülkede 100’ü aşkın şehrin havasını soluduk. Daha 1,5 yaşındayken ata bindik; 2,5 yaşındayken Rafting yaptık, Göcek’te parasailingin keyfini çıkardık. Yüzmeyi öğrendik, boğulmaktan son anda kurtulduk. Gün oldu bisikletten düşüp kolumuzu kırdık. Teknenin en tepesinden atlayıp mavi sulara daldık, şnorkelle dalış yapıp denizin altındaki antik kentleri keşfettik. Gün oldu iki taş arasında sucuk pişirip karnımızı doyurduk, yeri geldi dünya mutfaklarının tadına baktık. Karlarda yuvarlanıp donumuza kadar ıslanıp dişlerimizin zangırdadığı günler olduğu gibi, 50 derece sıcağın altında kavrulduğumuz, dilimiz dışarıda nefes alamadığımız günler oldu. İlk defa balina görüp, yunus sürüleriyle gezinti yapıp çığlıklar attığımız; carettacarettaları besleyip, denizaslanlarının çıkardığı seslerle bizim kahkahalarımızın karıştığı anlar oldu. Her milletten insanla tanışma şansımız oldu. Şehirlerin havasını soluduk, kaldırımında düştük. Öyle günler oldu ki hastalanıp ateşler içinde yandık; astım krizine girip insanların çatık kaşlı bakışlarıyla süzüldük. Uçakta kum döktük, başka şehirlerde diş çıkardık. Güldük, eğlendik, kahkahalar attık, ağladık, kavga ettik, sinirlendik… Yaşamı keşfetmenin tadına yollarda vardık. Yollarda büyüdük… Yollarda büyüyoruz!
Bu hayatta “Geziyorum Öyleyse Varım” dedik. Biz yapabiliyorsak, isteyen herkes de yapabilir diye düşündük. O yüzden de İki Gezgin Ruhun Küçük Gezgin ile Maceralarını sizlerle paylaşmaya karar verdik.