Yıllar yıllar önce Akyaka’ya şöyle bir geçerken uğramıştık ama ne yalan söyleyeyim aklımda hayal meyal puslu görüntüler. İzmir’den Muğla sahillerine her gittiğimizde yanından geçeriz de; bir türlü direksiyonu kıvırıp içeri girmeyiz. Bu sefer dedik ki hadi kıralım şu direksiyonu ve Akyaka’yı iyice bir gezelim. Ve Küçük Gezginle 2014 yılının 19 Mayıs tatilini Akyaka’da geçirdik…
Gökova’ya İzmir üzerinden giderken muhteşem bir seyir terası vardır. Çok uzun seneler önce sevgilim orayı keşfettiğinde kimseciklerin bilmediği ıssız bir orman yolundan dağın tepesine tıngır mıngır arabayla çıkıp Gökova ve Akyaka’nın muhteşem görüntüsüne resmen vurulmuş, uzun süre etkisinden kurtulamamıştık. Her seferinde rüzgar ayaklarımızı yerden keser ama uğramadan geçmezdik. Şimdi o tıngır mıngır yollar pek değişmese de çok güzel bir seyir terası yapılmış; Sakar Seyir Terası. Hatta kahvaltı yeri açılmış. O kadar harika bir manzarası var ki; rüzgar insanın içine işleye işleye doyum olmuyor yemeye içmeye… Bence Gökova, Marmaris civarına yolunuz düşecek olursa bu harika manzarayı görmeden dönmeyin derim… Biz herkese anlata anlata bitiremediğimiz bu yeri Küçük Gezginimize göstermeden Gökova’ya giriş yapamazdık tabii… Mevsim şartlarını zorlayacak şekilde rüzgarla mücadele etsek de pes etmedik; açık alanda hafif ayaklarımız yerden kesilerek yedik, içtik, keyfini çıkardık.
Akyaka, şırıl şırıl buz gibi bir derenin denizle birleştiği, nereye baksan yeşil, nereye baksan mavi gördüğün harika bir sahil kasabası. Bu kasabayı bu kadar güzel yapan şeylerden biri de evlerin ahşap ağırlıklı beyaz renkli olması. Dokusu çok bozulmamış Akyaka’nın hiç eksik olmayan rüzgarı insanı biraz sarhoş etse de aslında burayı harika bir
kite-sörf mekanı haline getirmiş. Gökyüzüne kafanı kaldırdığında uçurtma festivali varmışçasına rengarenk bir görüntüyle karşılaşıyor insan. Küçük Gezgin bu manzaraya bayıldı. Burnumuzun ucuna kadar uça uça gelenleri gördükçe en az yapanlar kadar keyif aldı. Her yaştan kadın-erkek-Türk-yabancı sabahtan akşama kadar o buz gibi suda düşe kalka, rüzgardan savrula savrula, titreye titreye sörf yaptılar da yaptılar. Bize de izlemek düştü.
Yaşadığımız toprakların her yeri tarih orası kesin ama ufacık Akyaka’da tarihle bu kadar iç içe olacağımızı ne yalan söyleyeyim hiç tahmin etmezdim. Arabada giderken kafamı çevirdiğimde gördüğüm kaya mezarı bize ani bir fren yaptırdı.
Kaya mezarının ne olduğunu Küçük Gezgin’e yaşının küçük olmasından dolayı açıklamak zor olsa da; içinin boş olduğunu görünce rahatladı.
Akyaka’nın içinde kum sahil var. Ama merkezdeki plajdansa araba ve ya motora atlayın dağ yollarına vurun kendinizi derim. Harika manzara, tertemiz koylar… giderken bir de piknik sepeti hazırlarsanız keyfine doyum olmaz.
Akyaka’nın nehir kıyısında çok güzel kafeler ve restoranlar var. Buz gibi suda sazlıkların arasında yüzen ördek ve kazları beslemek Küçük Gezgin’in çok hoşuna gitti. Döndük dolaştık bol bol vaktimizi nehir kenarında geçirdik.
Akyaka’nın bir güzel yanı da Marmaris’e çok yakın olması. Bir sabah Marmaris yolundaki yemyeşil doğa içindeki
Çınar,
Saklıgöl gibi harika kahvaltı yapabileceğiniz yerlere gidebilirsiniz. Çakıl, her gittiğimizde harika vakit geçiriyor. Bu gittiğimizde
Sedir Adası’na hava serin diye geçmedik ama kahvaltıdan sonra Sedir Adası’na geçmek harika bir fikir diye düşünüyorum. Marmaris’e bu kadar yakın olunca bir gece ansızın Akyaka’dan çıkıp
Marmaris‘in bol cafcaflı gece hayatına akmanız da mümkün haliyle. Ama gündüz
Turunç, Selimiyetarafına gitmek de bana oldukça cazip geldi doğrusu. Biz İçmeler’de Çakıl kendini denize ve kuma teslim edince takılı kaldık ama olsun. Ne de olsa bir daha bir daha bize Muğla yolları gözükecek bu yaz…
Akyaka merkezde pek çok apart otel ve pansiyon var. Birkaç tane de
Ottoman Otel gibi insanı baştan çıkaracak cinsten bu yöre için gayet güzel otel var. Biz merkezde değil de biraz daha doğanın içinde olmak istedik. Ne de olsa hava çok da ısınmamıştı ve denizin tadını çok da çıkaramayacaktık. Ormanın dibinde,
Ataköy‘ün içinde insanın hiç de aklına gelmeyecek bir yerde, hiç tahmin etmediğimiz kadar güzel bir otelde kaldık. Türkiye’de böyle bir otel bir tane daha var mıdır bilmiyorum ama bizim daha önce kaldığımız otellerden çok farklı bir oteldi burası;
Padok Otel. Booking.com ‘dan tesadüfen bulduğumuz, resimlerini görmüş olsak da bu kadarını beklemediğimiz bir butik otel burası. Üst katında gayet şık döşenmiş otel odalarının altında harika atların olduğu ahırlar bulunuyor. Hem kapalı hem de açık eğitim alanlarının da olduğu otelde Küçük Gezgin at binicilik eğitimi aldı. Atlı Spor Kulübü hizmeti de veren otelde ata binenleri izleyerek bir şeyler içmek de gayet keyifli. Küçük Gezgin buraya tek kelimeyle bayıldı. Ortalıktaki tavşanları kovaladı, otelin köpekleriyle orman yürüyüşleri yaptı. Eğer bu civarlarda klasik bir otel tatilinden farklı bir şey arıyorsanız bence burayı tercih edebilirsiniz. Otel zevki kişiden kişiye çok değişen bir şeydir; ama bu oteli beğenmeyen çıkar mı bilmem:)
Küçük Gezgin’in buz gibi suda deniz mevsimini açtığı bu Akyaka tatilinde endamının büyüklüğünden bol kanlı olduğunu tahmin ettiğim sevgilim ve 4,5 yaşında taze taze kanıyla pek tatlı geldiğini tahmin ettiğim Çakıl sivrisineklere yem oldular; ikisinin arasında bana hiç dokunmadılar:))
Bize Akyaka tatili çok iyi geldi. Biz bu Gökova-Marmaris-Datça-Fethiye bölgesini pek seven, ve senelerce doya doya tadını çıkaran bir çift olarak daha önce ayak bastığımız her yere Küçük Gezgin’le de gideceğiz…Kararlıyız…
Biz Küçük Gezgin ile Akyaka’yı çok sevdik. Bence siz de harika vakit geçireceksiniz. Gitmemezlik etmeyin derim… Gidin ve doğanın tadını çıkarın…
Doğa sizi çağırıyoooooor!!!