KÜÇÜK GEZGİN RODOS’TA
Küçük gezginimiz 2,5 yaşını biraz geçmiş; iyice sosyalleşmiş ve herşeyi yapmaya hazır bir durumdayken hep merak ettiğimiz adaya gidip bir yaz tatili yapalım dedik. Rodos Adası büyük bir ada biz de bu yüzden, hem deniz tatili yapalım hem de gezilecek her yeri sindire sindire gezelim diye 5 gün ayırdık. Gittiğimizde anladık ki; 5 günden az kurtarmazmış bu adayı layığıyla gezmeye zaten. Gemi turlarıyla günübirlik adaya gidenlere o yüzden tavsiyemdir ki; mutlaka gidin ve tekrar görün Rodos Adasını. Rodos’a günübirlik gitmek Rodos’u görmemiş olmakla aynı şey inanın bana!!!
Rodos Adası’na daha limandan içeri, dünyanın yedi harikasından biri olan Colossus heykeli (Rodos Heykeli)nin ayaklarının bastığı yerleri gösterdiğine inanılan, geyik heykellerinin arasından geçerek girince adanın bize çok şey sunacağını anladık. Gerçi sevgilim heykelden ufak bir kalıntı görmeyi bekliyordu ama meğer sadece heykelin ruhu ordaymış:)) Olsun, bize geyik heykelleri de yetti:) Ada bizi daha feribotun penceresinden bakarken büyülemişti bile.
Adanın merkezi, tapınak şövalyeleri, Osmanlı, İtalya döneminden kalan yapılarla kaplı. Adanın surları, kalesi, camileri, her şey tarih kokuyor. Alışveriş merkezinin bulunduğu surlarla kaplı meydan hem gece hem de gündüz cıvıl cıvıl. Surların pek çok kapısı var ve merkezi olduğu gibi çevreliyor. Restoranları ve dükkanları gece yarılarına kadar açık ve son derece hareketli. Ünlü Süleyman Camii’de işte tam bu merkezin ortasında aslında.
Adanın bizim için en güzel yanlarından biri de merkezinde denizin tertemiz olmasıydı. Gerçekten otelin önündeki ünlü Elle sahili Küçük gezginimiz Çakıl’ın denizin tadını bol bol çıkarma şansını bulduğu yer oldu.
Adanın merkezinde en güzel yerlerden biri de Rodos Kalesi (Palace of Grand Masters) ve Eski Şehir (Old Town). Rodos kalesine çıkan dik sokaklardaki evler ve kalenin manzarası süper. Kale Tapınak Şövalyeleri döneminden kaldığı için oldukça ilginç şeyler görmek mümkün. Toplantı odalarındaki işlemelerdeki detaylar, onların o gizli yaşamlarından kalıntılar insanı oldukça etkiliyor. Kale adanın aslında her yerinden görünen oldukça görkemli bir yapı. Ama sıcakta gezmek insanı yormuyor değil; Çakıl üstündeki tişörtü de attı baya sokaklarda dilenen Romenlerden ayırt edilemeyecek kıvamda gezdi Rodos sokaklarını. Bizim e dil dışarıda çktık kaleye. Eeee öyle kolay değil gezgin olmak. Omuzların ve boynun istakoz kıvamında kızarmadan, terden şortun ıslanmadan, sandaletin bir sene boyunca çıkmayacak güneş izini ayağına bırakmadan, 50 derecede gezmeden gezgin olunmuyor. Onca yorgunluğu kalenin hemen yanındaki ağaçların altındaki banklarda uzun uzun manzaraya karşı dinlenerek ancak attık tabii. Orada bulunan (Odos Orfeos) Ressamlar caddesine uğramadan gitmek yok:))
Lindos’un merkezindeki koy dışında bir de arabaların en son çıktığı noktadan aşağıya doğru inen yolda bir plajı daha var ki bence yorgun geçen bir günün ardından denizde yorgunluğu atıp, tavernasında mezelerin tadına bakıp kafayı yastığa öyle koymalı insan… Biz Lindos’un gecesini, gündüzünü, denizini çok sevip; 2 gün boyunca tadını doya doya çıkardık. Şiddetle tavsiye edilir:)
Kamerios, görmeden edemeyeceğimiz bir yerdi. Yunanlıların Pompei’si diye bilinen bu kentin pompei gibi volkanik patlamada küller altında kalmış bir şehir olduğunu sanarak gittik. İtalya’ya gittiğimizde Pompei’ye kalkan son vapuru kaçırdığımız için gidememiştik ve bu bizi çok üzmüştü. Onun yerine Kamerios’u ziyaret edelim dedik. Ancak şehir, volkanik patlamayla değil, şiddetli depremlerle oldukça zarar görmüş. Tabii 40 derece sıcakta böyle taşlarla, mermerlerle dolu yerleri gezmek resmen eziyet oluyor onu da söyleyim. Çok hakkını veremiyorsun gittiğin yerin ama adaya kışın gitmenin pek bir manası olmayacağına göre paşa paşa gittik gezdik. Küçük Gezginimiz, bu taşlar arasında gezmekten çok da keyif aldı. Rodos’a gelmişken burası görülmeden gidilmez derim ben. Tabii biraz tarih seviyorsanız:))
Epta Piges bizi Rodos Adası’nda hayal kırıklığına uğratan bir yer oldu aslında. O kadar şelaleler, doğa resimleriyle reklamı yapılan bir yerdi ki; gitmezsek olmaz diye düşündük. Ama gittiğimizde bırakın şelaleyi nehirde iki damla akan su ve üstünde yüzen iki tane ördekten başka hiçbirşey yoktu. Bu kadarı bırakın Kaş’ta, Kalkan’da bizim Ege’de içinden nehir geçen her yerde var, onu söyleyeyim. Yani o kadar yol gidip de gördüğünüze değecek bir yer hiç değil. Tek avuntumuz Orman yollarından giderek Arhipoli gibi bir kaç farklı köy görmüş olmak.
Kelebekler Vadisi (Petaloudes) akın akın turistin gittiği bir yer. Rodos’un en ünlü turist çekim yerlerinden biri. Hoş bir doğası var. Binlerce kelebek ağaçların üstünde kıpırdamadan öylece duruyor. Bence gidip gezmekte, sonra da oturup ağaçların gölgesinde buz gibi birşeyler içmekte fayda var. Çok fazla çeşit kelebek yok tabii. Küçük Gezginimiz binlerce kelebeği kayaların, ağaçların üstünde görünce çıldırdı sevinçten. Sırf bunun için bile gitmeye değerdi:)) Kelebekler Vadisi’nin yanında solda sıfır ama olsun her yerin kendine has bir güzelliği var.
Ladiko (Anthony Quinn Koyu) Koyu adanın en ünlü koylarından. Koyun orijinal adı Ladiko ama Anthony Quinn söylenene göre Zorba filmini çekerken burayı çok beğenmiş ve almış o yüzden de herkes Anthony Quinn koyu diyor buraya. Biz çok kalabalık olacağını tahmin ettiğimizden dolayı akşama doğru gittik. İyi ki de öyle yapmışız. Biz gittiğimizde yukarıdaki restorantta oturup birşeyler atıştırırken kalabalık yavaş yavaş dağıldı ve koyun tadını çıkarmak bize kaldı. güneşi denizde batırdık desem yeridir. Güzel, küçük ve temiz bir koy. Biz gittik bence siz de gidin:))
Tsampika bizim adada en beğendiğimiz en keyif aldığımız sahil oldu. Boydan boya ince altın kumla kaplı olan sahilde neredeyse tüm günümüzü geçirdik diyebilirim. Küçük Gezgin Çakıl, incecik kumuyla kumdan kaleler yapabildiği ve babasının sırtından inmediği bu denize bayıldı. Rüzgarsız bir günde gitmiş olmanın da avantajıyla sahilin ve denizin tadını fazlasıyla çıkardık:)) Gerçi itiraf etmeliyim bizde kumdan kaleleri Çakıl değil sevgilim yapar; kumdan heykelleri tüm sahillerde ünlüdür. Bir seferinde köpekbalığının yakalamış olduğu kadın heykelinin fotoğraflarını tüm sahil çekmişti:) Çakıl da garibim ona yardım ederek oyalanır işte:) Ben mi? Bir çöp adam çizmekten acizimdir; sadece ikisinin yaptıklarının fotoğrafını çekerim o kadar:)
Faliraki biz gittiğimizde inanılmaz rüzgarlıydı. Sahil boydan boya şezlonglarla kaplıydı ama rüzgarlı bir sahilde denize girmek istemediğimiz için, gidip gördüğümüz ama yaşamadığımız bir yer oldu bizim için.
Kallithea turistlerin otobüslerle akın akın geldiği bir yer. İşin ilginci havlusunu kapan adanın yerlileri de yüzmek için bu ufacık koya gelmişlerdi. Koyu bu kadar çekici kılan tarihi İtalyan Hamam’ının koyun tam da içinde olması aslında. Koyun denizi bu kadar çok gelen olunca temiz kalmamış tabii… Ama bence hem hamam, hem de koy görülmeye değer.
Tüm bu koyların dışında, Afantou Ixia, Lalyasos, Kremasti, Paradissi, gibi uğramadığımız koy kalmadı yol üstünde. Uğradığımız hemen hemen her koyda şöyle bir denize girdik, mekanın havasını soluduk desem yalan olmaz.
Rodos, tavernalarıyla, sahilleriyle, merkeziyle, Lindos şehriyle bence mutlaka görülmesi gereken bir yer. Biz küçük gezgin Çakıl’la Rodos’tan çok keyif aldık… Bu keyiften mahrum kalmayın derim:)