KÜÇÜK GEZGİNLERLE TATİLİN İPUÇLARI
Küçük Gezginlerle seyahatin en önemli noktası sanırım RAHAT OLMAK!!! Çünkü yanınıza ne alırsanız alın, ne kadar çok detayı düşünmüş olursanız olun, ne kadar planlı programlı olursanız olun; şöyle bir rahat nefes alıp kendinizi rahat bırakmıyorsanız olmuyor da olmuyor işte…Mutlaka bir aksilik çıkıyor…Ya tam herşey tamam derken bebek gezgin üstünüze kusuyor; ya oh be uçağa binebildik derken küçük gezginin kulağı tıkanıp ağlamaya başlıyor…Birşeyler sürekli oluyor işte… Evden çıkmadan şöyle ayakları uzatıp derin bir nefes alıp bir kahve içsek…bir omuzları serbest bıraksak…o kaşlar bir ayrılsa birbirinden ve bunun haftalardır, aylardır beklediğimiz “tatil” olduğunu hatırlatsak kendimize; İyi bir başlangıç yapmış olmaz mıyız…Demesi kolay diyorsun…Hayır hiç kolay değil, bunu en iyi bilenlerdenim çünkü Çakıl olmadan bir tatil yapmış değilim; bu yüzden diyorum ki denemekten zarar gelmez, tatilde herzamankinden rahat anne-baba olmak en çok sizin işinize gelir benden söylemesi!!! De ki sen bunu başarabilenlerden misin; itiraf edeyim bazen öyle bazen böyle idare ediyorum işte… Listemi bir hafta önceden yapıp valizi hazırlıyorum ama son dakika süprizleri kimin yakasını rahat bırakmış ki bizi bıraksın. Bir Almanya dönüşü 3 saat uçakta böbrek taşı düşürmem en büyük süprizlerden biriydi mesela. Uçuş boyunca ben sancılar içinde tuvalette kıvranırken Çakıl’ın içeriden “anneeee” diye çığlık çığlığa ağlamalarını duymak acımı katlıyordu… Berlin seyahatinde ılık su diye donmaya yüz tutmuş suyu çocuğa habire boğazın yumuşasın kızım diye eksi 5 derecede içirip de çocuğun bademciklerini kafam kadar yapmayı becermiş bir insanım sonuçta… ve tüm gece ateş, öksürük ve boğaz ağrısıyla mücadele edip çocuğu ayağa kaldırıp ertesi gün gezimize kaldığımız yerden de devam etmeyi bilenlerdenim ama:)) Yani diyeceğim o ki aksilikler hep oldu hep olacak… İnsan bazı şeyleri kontrol edemiyor nede olsa. Tek ihtiyacımız olan omuzları biraz düşürmek ve anın tadını çıkarmak galiba… Tatil dönüşü zaten yeteri kadar boğulucaz öyle değil mi:))
Gittiğiniz şehirlerle ilgili araştırmaları yaparken mutlaka onlar için de aktiviteler koyun. Gün içinde kendiniz için iki aktivitenin sonunda onun için mutlaka bir aktivite koymalısınız. Mesela uzun bir şehir turunda bir kilise ve bir müze seyahati sonrası mutlaka dondurma ve ya pasta molası vermelisiniz. Verin ki yorgunluk sonucu içlerinden çıkacak cadı ve canavarları tatlı içlerine geri bastırsın:)) Ve ya uzun bir yolculuk sonrası yaptığınız şehir turu sonrası en az 45 dakika park molası vermelisiniz. Verin ki dönerken arabada çığlıklarını bastırmak için müziği sonuna kadar açmak zorunda kalmayın. Basit formüller bunlar. O yüzden günlük programlar yapıp aralarına onun için bir şeyler serpiştirirseniz bebek arabasında çığlık çığlığa ağlayan bir çocukla sokaklarda avare avare gezmekten kurtulursunuz.
Ben otel rezervasyonlarımızı yaparken mutlaka bebek yatakları olup olmadığını kontrol ettim. Çünkü tatilde bir otel yatağında 3 kişinin paylaştığı bir yatak pek de konforlu olmayabiliyor:)) Otel seyahatleri dışındaki ev seyahatlerinde de mutlaka portatif bebek yatağınıkaptık her yerlere taşıdık. Topu topu 6-7 kilo ağırlığı olan ve bir çanta büyüklüğündeki yatak bizi çok rahat ettirdi.
Araba kiralarken Avrupa ülkelerinde araba koltuğu kiralamanın ne kadar pahalı olduğunu söyleyim ki o hataya düşmeyin. Bir haftalık araba koltuğu kirası neredeyse koltuğun kendi fiyatına denk geliyor. Biz o yüzden ağırlığı hemen hemen hiç olmayan ve havayollarının ücretsiz taşıdığı ve kilo hakkından saymadığı araba koltuğumuzu her yere götürüyoruz. Araba koltuğu ve arka cam için güneşlikseyahatlerimizin en önemli parçalarındandır. Güneşlik çok gereksiz bir ayrıntı gibi gözükür ama tşörtleri araba camına sıkıştırarak yolculuk etmekten çok daha iyidir:))
Pek çok kişi seyahate çıkarken bana danıştığında özellikle bebeklerin beslenme konusunda tedirginliklerini görüyorum. “Orada ne yiyecek, aç kalır mı, ya damak tadına uymazsa,” gibi pek çok soru işaretiyle boğuşuyorlar. Ebeveynler olarak hepimiz çocuklarımızın özellikle bebekken pek organik ve pek sağlıklı beslenmesi için elimize geleni ardımıza koymuyoruz orası gerçek. Köylerden yumurtalar getirtmeler, bardaklarda günlük yoğurt mayalamalar, keçi sütü bulmak için köy köy gezinmeler, saymakla bitmeyecek her şeyi pek çok anne gibi ben de yaptım… siz de yaptınız. Doğanın kaçınılmaz bir kuralı sanki bu… Karşı koymak mümkün değil:)) Ama buna tatildeyken biraz karşı durmak gerekiyor. Ben öyle yapıyorum size de şiddetle tavsiye ediyorum çünkü aynı hassasiyeti evinizden uzakta bir yerlerde kafayı dinlenmeye, eğlenmeye çıkmışken göstermeye çalışırsanız hem kendinizi hem sevgilinizi gerim gerim gerip “hiç bir şey anlamadım bu tatilden” yorgunluğuyla geri dönersiniz. Yahu bir kaç gün, 1 hafta ya da 10 gün… Hadi de 15 gün… Bırak kendini… Gevşe biraz… Ver hazır yoğurdu… Ver mamayı… Daha büyükse ver krakeri, ver bir sandviçi… Ne olabilir ki biraz rahat olmakta. Havaalanında ayağını yere bastığın an sar geri filmi başa ve koş evine hemen mayala yoğurdunu… ama tatilde rahat takıldın diye “kötü anne ” olmayacaksın… Öyle olsaydı ben ” en kötü anne” olurdum emin ol:))
Beslenme derken ben taşınabilir mama koltuğunu yanımdan bebekken hiç ayırmadım. Çanta şeklinde oluyorlar ve her sandalyeye konulabiliyor. Her yerde her zaman işe yaradı.
Küçük Gezgin Küçükse, özellikle yurtdışında pek çok markette alt değiştirme üniteleri bulunuyor; gerçi bebek arabasında da halledersiniz çok problem değil:)) Ama 3-5 yaş arası için portatif lazımlığın biz faydasını çok gördük. (Mother Care’den aldık) En beklenmedik anlarda gelen tuvalet ihtiyacını herhangi bir yerde hijyenik koşullarda gidermesini sağlıyor ki bizimki gibi kız çocukları için çok önemli bir ayrıntı.
Gidilecek lokasyonlara dair bir kaç tavsiyem daha var: Eğer sıcak bir yere gidiyorsanız çantanıza en başta koymanız gerekenlerin başında sineklik var. İnanın bana hayatımızı kurtardı hem de defalarca… Hem bebek arabasında kullandık hem de otelde. Hamileyken Marmaris’te siyah bir sinekliğin gölgesinde arabasının içinde mışıl mışııııl uyuyan bir İngiliz bebeği görünce o an kaydettim onu beynime! O gün bu gündür çantamdan ayırmadığım en önemli çocuk malzememdir. Sivrisinekle mücadelede lavanta yağını da çantanızda bulundurun derim. yatağının, bebek arabasının bir kaç yerine sürün. Hem muhteşem kokuyor hem de uzak tutuyor. Ama benim bebeğimin kanı pek tatlıdır diyorsanız ki benimkinin öyledir eczaneden çocuklar için özel satılan sinek kovarları alın derim.Bebek arabası için satılan özel şemsiyeler de kavuran yaz sıcaklarında çocukları pek bir koruyor onu da söylemeden geçemeyeceğim. biz iki tane alıp sağlı sollu takıp özellikle bebekken Küçük Gezgin Çakıl’ı güneşten korumayı başardık. Ne de olsa güneşin altında görülecek onlarca yer var:))
Gelelim Zararlı Güneş ışınlarına. Yaz tatillerinde güneş ışınları zararlı diye akşam 4’e kadar otel odasına hapsedilen bebek ve çocuk görmüşlüğüm çoktur! Gerçi her anne babanın geçmişinden gelen kodlanmışlığı vardır, alışkanlıkları ve inandıkları vardır ve evet tabii ki güneş ışınları zararlı, eyvallah bilimin karşısında boynumuz kıldan ince, ne desem boş. Ancaaaaak…. Abartmadan bazı şeyleri yaşamakta da fayda var diye düşünüyorum. Sabah erken saatte denize götürülen bir çocuk saat 11’e kadar rahatlıkla denizde ve ya etrafta vakit geçirebilir. 4’e kadar güneşe çıkarmak istemiyorum, başına güneş geçer, cildi yanar, kanserojen vs..vs.. gibi korkularla için içinizi yiyorsa gölgelik bir yerde bir oyun alanı, uyku alanı yaratarak, hatta mümkünse büyük bir şemsiyeyi deniz kenarına çekerek kumsalda oyun alanı yaratarak gölgede vakit geçirmesini sağlayabilirsiniz. Ben biraz çizginin dışındayım onu söyleyim; bu benim tercihim. Karar sizin tabii; sonuçta her ebeveyn içi nasıl rahat ediyorsa öyle davranmalı aksi takdirde mutlaka bir şeyler ters gidiyor zaten. alışmadık totoda don durmaz misali bu durum. Ben Çakıl’ı odaya çıkarsam kesin hasta olur mesela. Pek çok çocuksa dışarıda hasta oluyor:)) Yani ben önerimi yapayım da ne yapacağınız size kalmış:))
Güneş kremine gelince her sene bir kaç çocuğun yanmış sırtını Çakıl’ın kremiyle sıvamışlığım vardır. Çünkü Pudralı olmayan hiçbir güneş kremi suya dayanıklı olmuyor. Bu bana ablamın kulağıma küpe yaptığı en önemli ayrıntılardan biridir; o yüzden hep pudralı güneş kremi alırım ve arkadaşlarıma aldırırım. size de tavsiye ederim.
Soğuklara gelince; buz gibi havalarda tatil her ebeveynin tercih ettiği bir tatil tarzı olmuyor çünkü pek çok kişi soğuğu sevmiyor:)) Ehh kimse sevmek zorunda da değil. soğuk sevmeyenler bahar ve yazın tatilini çıkaracaklar; kaçarı yok. Ama soğuğu seviyorsanız, Küçük Gezginleri de soğukta yaşamaya alıştırmakta fayda var. Gidin Ruslar gibi çelikleme yapıp çocuğu buz gibi suya daldırın demiyorum zira bunu bende yapmadım:)) ama doğduğu andan beri üstünü iyice giydirip soğuğa çıkarmaya korkmayın. Ben soğuktan zarar gelmeyeceğine inananlardanım. Ne de olsa pek çok virüs, mikrop soğuğa dayanamıyor:)) Biz iki sevgili soğuğu sevengillerdeniz. Bizim Kars’ta eksi 30’ları görmüşlüğümüz vardır. Bir de şehirlerin karlar altındaki görüntüsüne veya yurtdışındaki şehirlerin Christmas-Noel zamanı havalarına bayıldığımız için her kış bir yerlere gitmeye çalışırız. İzmir’de kışı yaşayamayışımız da bu durumu zorunlu kılmıyor değil tabii:)) Kış seyahatleri için bir kaç önerim olmayacak değil. Söylemezsem çatlarım; uyup uymamak size kalmış. Termal atlet, termal külotlu çorap ve kayak kıyafetleri hayat kurtarıyor!!! Kat kat giydirip her girdiğiniz mekanda çocuğu kat kat soymaktansa… İçine iç mekanda kullanabileceği bir kıyafet giydirip üstüne iki parçalı bir kayak kıyafeti giydirmek hem sizi hem de onu büyük bir hamallıktan kurtarıyor. Aksi takdirde çişi geldiğinde tuvalette kıyafetlerini sıyırmanız on dakikanızı alabiliyor:)) Bir restorana gitmekten bahsetmiyorum bile… Onun üstünü çıkarıp masaya oturmak, kat kat soyması 10 dakika. koca iki sandalyeyi kaplaması cabası, giderken kat kaaat giydirmesi de ikinci cabası!!! Oysa ince bir kıyafet ve kayak kıyafeti hem çok sıcak tutuyor Küçük Gezginleri hem de çok kullanışlı oluyor!
Küçük bir termos içindeki sıcak su buz gibi havada onlara vereceğimiz suları ılıtmada çok işe yarıyor:)) Ben kış aylarında mutlaka yanıma ıhlamur, adaçayı alır ve tüm gün Çakıl’a su yerine ılık ılık bitki çayları içiririm. İnanın bana pek çok ilaca bin basarlar; annelerimizin bir bildiği varmış:)) Hatta çok güleceksiniz ama ben kış tatillerinde küçük bir kavanoz keçiboynuzu pekmezimi de yanımdan eksik etmem… Eeee… Bir yanım modern bir yanım Anadolu ne de olsa :))
Bir polar battaniye ise bebek arabasının altında ve ya sırt çantasında olmazsa olmazımız. Ne de olsa gecelere kadar sokaklarda gezme durumumuz tatillerde vazgeçilmezimiz. Çok rüzgarlıysa bebek arabasının yağmurluğunu da kapatınca değmeyin keyfimize.
Tabii ki tüm bunların yanında, ateş ölçer(hatta iki tane) ateş düşürücü, ağrı kesici, antihistaminik krem, antibiyotik, vitamin, antihistaminik, burun spreyi gibi pek çok ilacı da yanımıza almayı unutmuyoruz. Çakıl’ın gecenin ikisinde ateşlendiği olmuştur. İşte o anda ilaç çantamız yanımızda olmasaydı yabancı ellerde ne yapardık bilemiyorum…
Şimdi tatillerimize yönelik anlattığım pek çok şey pek çok anneye acımasızlık gibi geliyor. Kışın soğuğunda tatile gittiğimizde, astım kriziyle boğuşurken oradan oraya gezdiğimizde eleştiri aldığım çok olmuştur. Onlara söylediğim tek şey ise her mevsim de her koşulda çocukların yaşayabildiği gerçeği. Moskova’da yaşayan bir çocuk nasıl soğukta ayakta kalabiliyorsa bizim Küçük Gezginlerimizde biraz ekstra destekle buz gibi havada paşa paşa tatil yapabiliyorlar. Ya da toprağı sıcaktan çatlayan şehirlerde, ülkelerde nasıl çocuklar sokaklarda top oynuyorsa, bizim Küçük Gezginlerimizde ufak desteklerle misss gibi de sıcağın göbeğinde tatillerini yapabiliyorlar. Biraz cesaret, biraz acil eylem planları, biraz önlemlerle tatillerinizi her mevsim en güzel şekilde yaşarsınız. İzmir’de yaşayan bir arkadaşım yağmurda çocuklarıyla eve hapsolurken, İngiltere’ye taşındığından beri yağmur çamur tüm aile dışarıda geziyorlar… Ehhh insan her şeye ayak uydurabiliyormuş demek ki:))
Aslında yazılacak, önerecek, söylenecek çok şey var. Sonuçta ben de ablam, annem, arkadaşlarım, tanıdıklarımdan o kadar çok şey öğrendim ki… Her gün de yeni şeyler öğreniyorum. Her ülkeye gittiğimde, her şehre gittiğimde bir annenin yaptığı bir şey hemen beynime kazınıyor ve bir sonraki tatilim daha rahat ve güzel geçiyor.
Küçük Gezgin Çakıl büyüyor. Artık 5 Yaşında. Şu ana kadar 10’dan fazla ülkede 40’tan fazla şehirde seyahat etti. Daha da seyahatlerine devam edecek. Bu seyahatlerde bebekken de küçücük çocukken de şimdi de hep eğlenceli yolculuklar yaptık. Yeri geldi hastalandı; tüm geceyi diken üstünde geçirdik, yeri geldi öksürük krizlerinden tüm gece uyuyamadık, yeri geldi ateşi çıktı, yeri geldi kustu, yeri geldi astım krizine girdiğinde insanlar bizi bakışlarıyla ezdi, yeri geldi eksi 8’de yeri geldi 45 derecenin sıcağında bizimle gezdi… Tozdu. Bazen oldu müze müze gezdi, bazen oldu kalelere tırmandı; ama direncinin kırıldığı her an, suratının düştüğü her an, hastalandığı her an için bir B planım olduğu için her tatilimiz birbirinden güzel geçti… Çünkü tatilde aksilikler ve hastalıklar yaşama ihtimalimiz evdeki ile neredeyse aynı. Ama tatilden aldığımız keyfi dört duvarda ve aynı şehirde alma ihtimalimiz arasında bayaaaa bir fark var. İşte bu nedenledir ki; rahat olun. Her halükarda hastalanıyorlar; önlemlerinizi alın ve çıkın tatilinize:))
Sizin de Küçük Gezginlerinizle nice güzel seyahatlerde güzel anılar biriktirmeniz dileğiyle…