KÜÇÜK GEZGİN’İN İLK MACERASI
Bizim hikayemiz başlangıçtan beri mucizelerle dolu olsa da sanırım kızımız en büyük mucizemiz oldu…
Sevgilimle 2000 senesinde, tesadüfen aynı arabada buluşmuştuk ve daha birbirimizin yüzünü doğru düzgün görmeden yıldırım aşkına tutulup, iki gün sonra gelen evlenme teklifiyle de çılgınlıklarımıza başlamıştık…
Gezmeyi seven, birbirimizle vakit geçirmeyi çok seven bir çifttik ve çocuk yapmayı hiç düşünmemiştik…
Yıllar yılları kovalamıştı…Tam 9 sene geçmişti tanışmamızın üstünden. Bu 9 sene gezmeyle, tozmayla, didinmeyle, hayatı bir ucundan yakalayıp bırakmamakla, okumakla, birşeylerin sahibi olmaya çalışmakla geçmişti işte…Genç yaşta beraber bir düzen oluşturmaya öyle kaptırmıştık ki, 9 senenin nasıl geçtiğini anlamamıştık bile…
Ve…Evvel zaman içinde… Hamile olabileceğim aklımın ucundan geçmezken; bir akşam yüksek lisanstan arkadaşımın arayıp seni rüyamda gördüm; kız çocuğuna hamilesin deyince…kafamdan aşağı bir bardak soğuk su dökülmüşe döndüm…Olabilir miydi böyle bir şey…Yok canııııımmm…YOK CANIIIMMM…
Ertesi gün gittiğim cafe’deki arkadaşım da “hamile misin” diye sorunca; kafamdan aşağı ikinci bardak soğuk suyu da yemiştim…
Ama ne ilginçtir, bir dalgınlık, bir saflık ve bir salaklık öyle bir kaplamış ki ruhumu hala hamile olabileceğime ihtimal dahi vermiyordum…(sonradan anladım ki bu saflığım hamilelik yüzündenmiş. Çok şükür ki kalıcı bir özellik taşımıyormuş:))
Hala hormonlarım inanılmaz bir şekilde bana gerçekleri söylemiyordu. Hani olur ya bazı kadınlar hemen hamile olduğunu anlarlar… Bende de tam tersi…Herkes hamile olduğumu beni inandırmaya çalışıyor oysa hormonlarım bana hiçbir şey söylemiyordu:))
En sonunda bir arkadaşım beni kolumdan resmen sürükleyerek eczaneye götürdü…(En sonunda biri bu gidişata dur demeliydi)
Ve evet…Hamileydim…
Bu bir şaka olmalıydı…
Ama değildi…
Doktora gitmek için taksiye bindiğimde birden gözyaşlarına boğuldum…
Birden yıllardır neden çocuk istemediğim gerçeğiyle yüzleştim…
İşte o anda…haftalardır bana hiç birşey söylemeyen hormonlarım bir anda devreye girdi ve hıçkırıklarım sevinç gözyaşlarında boğuldu…
Eyyyy…Östrojen…Eyyyy…HCG hormonu…sen nelere kadirsin…
Bir saniyede bir kadını nasıl da annelik duygularıyla boğabiliyormuşssun…İşte bunu anladım.
Tarihler 12 Mart 2009’u gösteriyordu ve evet ben hamileydim! Kalp atışlarını bile duyduğum bir şey içimde büyümeye başlamıştı…
Odadan çıktığımda, bu durumu seyahatte olan sevgilimden o gelene kadar nasıl saklayacağımı planlamaya başlamıştım bile. Ne de olsa böyle bir haber telefonda verilemezdi di mi?
Ama sürprizi o bana yapmış ve İzmir’e bir gün önce dönmüştü. Evet anlaşılmıştı…Sürprizlerle dolu bir gündü. O zaman bir sürpriz de ben yapmalıydım.
Hemen koşarak gidip bir bebek patiği aldım.
Buluştuğumuzda şakır şakır yağmur yağıyordu ki bu romantik gibi görünen durum aslında bir İzmir klasiğiydi…Ama bu durum bizi o gün pek de romantik bir ortama sokmuştu. Restorana kadar bekleyemeyip sokağın ortasında hediye paketini veriverdim… Öylece…
Patiği gördüğünde birisine hediye aldım zannetti ilk başta… O, günlerdir benim üstüme yapışmış olan saf salak ruh hali onun üstüne de yapışmıştı…
Kafasını kaldırdığında gözyaşlarımı görünce o da ağlamaya başladı ve beş dakika boyunca o yağmurun altında ağlayarak birbirimize sarıldık. “inanamıyorum, gerçek mi bu” deyip duruyordu.
Evet gerçek:))
Çakıl’ın bize süprizleri devam etti…
Bize 18. haftanın sonuna kadar kendini erkek gösterip sonra kız olduğunu söyledi:))
30. Haftada ben kum dökmeye başlayınca 8 hafta boyunca acılarıma ortak oldu.
32.Haftada erken gelmeye karar verdi; beraber alışveriş merkezinin ortasına yığılıverdik; ama bu kararından neyse ki vazgeçti…
36. Haftada göbeğime ömrüm boyunca izini taşıyacağım imzasını attı.
37. Haftada hamilelik ürtikeri döktürerek kaşıntının hası neymiş anlamamı sağladı,
38.Haftada ise gününün dolduğuna karar verdi ve bize sadece bu karara saygı duymak kaldı…
Ve Minik Gezginimiz Çakıl 2009 yılının Ekim ayının sonunda bize yaşattığı harika bir hamilelik döneminden sonra bizimleydi…
Küçük Gezgin Çakıl, gülücükleriyle dünyamıza renk katan, gezgin ruhumuzu besleyen, bizimle her anı güzel yaşayan bedeni küçük ruhu büyük çocuk… Dünyaya gelmeden önce anne karnında gezmeye başlayan, gözünü açtığı günden buyana oksijen çarpması yaşayan, farklı yemekler, farklı mekanlarda kendini bulan; her an her yere gidip her şeyi yaşamaya hazır olan Çakıl…Böylesi bir çocukla yaşadıklarımız sadece bize kalmamalı diye düşündüm…düşündüm…
Küçük Gezgin Çakıl’ın blogunda hem onun bugüne kadar yaptığı seyahatlere tanık olurken; hem de Çakıl’ın maceralarına, ilklerine, yaşadığı mutluluk ve çılgınlıklarına, anılarına ve aslında yaşamımıza ortak olucaksınız…
Not: Çakıl ismini Taş Devri Çizgi Filmindeki Çakmaktaş ailesinin tatlı kızı Çakıl’dan esinlendiğimi düşenerek koyduğumuzu zannedenlere, “aaa öyle de isim mi olurmuş” diyenlere, “garipliklerinize bir yenisini daha eklediniz” diye laf sokanlara, “çakıltaş, çako, çakal” gibi isimler koyarak kendince dalga geçenlere inat; kızımızın adı ÇAKIL!!!