ORDU’DA ZAMAN GEÇİRMEK BİR AYRICALIKTIR
Ordu Gezisi
Bu yıl bir Karadeniz tutkusu sarmıştı beni. İlk önce yaz tatilinde uzun süreli bir Karadeniz turu yapalım diye planladık. Ama baktık ki tahminimizden daha çetrefelli ve uzun bir rota, sonrasında Karadeniz’i boşuna coğrafik olarak üçe bölmemişler deyip, her bölgesini ayrı gezelim diye planlarımızı yaptık. Ama, sen planlarmışsın, kader gülermiş misali oldu ve bütün planlarımız alt üstü oldu. Ama, ne çok istemişim ki, Gezginin Ayak İzleri bloğunun yazarı Cüneyt, Ordu Valiliği ile birlikte Ordu ilinin tanıtımı için bir proje yürüttüğünü ve bloggerlarla birlikte Ordu’yu keşfetmeye gideceğimizi söylediğinde “İşte bu!” dedim. Evet, hayalini kurduğum fırsat önüme çıkmıştı ve ben de yollara düştüm.
Ben yollarda yıllardır sevgilim ve Küçük Gezginle olmaya alışığım. O yüzden, onlarsız bir seyahatte hep bir yanım eksik kalır. Ama doğrusunu söylemek gerekirse bu geziye katılan gezgin arkadaşlarımla öyle güzel bir etkileşim yakaladık ki, liseli çocuklar gibi şen şakrak gezdik Ordu’yu. Neşem içimden taştı resmen!
Ordu- Giresun Havaalanı, denizin üstüne kurulu. Bu yüzden denizin üstüne iniyormuş gibi bir his veriyor insana. Yemyeşil dağların arasından denizin üstüne uçak inerken, bu şehrin bana çok şey sunacağını anladım…
Ben her şehre giderken, pek çok gezgin gibi ciddi bir araştırma sürecine girerim. Ama bu sefer dedim ki, Ordu’nun dereleri, yemyeşil doğası beni nereye sürüklerse, şehir bana ne verirse onu çekeceğim içime. Ve o yüzdendir ki, hiçbir şey araştırmadım ve kendimi sadece doğaya bıraktım. Beklentim olmadığı zaman sanki bu şehri daha iyi yaşayacaktım! İyi ki de öyle yapmışım. Çünkü Ordu, insana beklediğinden bile fazlasını sunan bir şehir. Yeter ki kendini doğaya bırakmayı bil!!!
Ordu’ya indiğim an, İzmir’den hiç de eksik olmayan sıcak çarptı ilk önce yüzüme. Nedense Karadeniz diye kara bulutlar arkasına saklanmış bir şehir karşılar sanıyordum. Oysa pırıl pırıl parlayan bir güneş, sahillerinde yüzen insanlarla, fındık tarlalarıyla kaplı yemyeşil tepeler karşıladı beni. Yani pek bir eksiği yoktu İzmir’den. Kim bilir, belki biraz fazlası bile vardı!
Ordu ilinin merkezi, boydan boya kaplı sahil şeridiyle, sahil şeridinde yer alan Kafe ve restoranlarla şehirde yaşayanların uğrak noktası haline gelmiş. Oldukça güzel bir rekreasyon çalışması yapılmış olan sahilde, uzun ve dingin bir yürüyüşten sonra bir banka oturup dalgaların sahile vuruşunu izlemek gibisi yok. Biraz farklı bir hava alayım, alışveriş caddesinde gezineyim derseniz, trafiğe kapalı olarak düzenlenmiş bu caddeyi gençler, enerjileriyle hareketlendirmiş. Gezmekten yorulup güzel bir kahve içmek istediğinizde Fincan Cafe, ufacık tefecik içi dolu kutucuk yeriyle sizi bekliyor. Çeşit çeşit enfes kahveleri, oldukça şık dekore edilmiş Kafede yudumlarken, sahibiyle hoş sohbet de bedava:-)
Ordu’ya yapılan en güzel yatırımlardan biri de şehir merkezinden kalkan ve Boztepe’ye 2bin500 metre uzunluğundaki bir hatla yaklaşık 10 dakikada çıkan teleferik olmuş! Sahilde dinlenirken izlemesi oldukça keyifli olan teleferikle Boztepe’ye çıkmanın keyfi kaçmaz diyorum! Apartmanların çatılarına dokunurmuşcasına şehrin üstünde yükselen teleferik, adım adım Ordu’nun güzelliklerini de gözler önüne seriyor. Boztepe’ye çıktığınızda karşılaştığınız manzaranın ise inanın bana tarifi zor. Bu noktada size tavsiyem gün batımına yakın bir zamanda Boztepe’ye çıkmanız.
Böylece şehrin üstündeki renk cümbüşünü ve hava karardıktan sonraki ışıl ışıl Ordu’yu görme şansını yakalamış olursunuz. Teleferik, haftanın her günü saat 23:00’e kadar hizmet veriyor. Bu kadar geç saate kadar çalışıyor olmasının, arabayla yukarıya ulaşımın da mümkün olmasının Boztepe’ye katkısı çok büyük olmuş. Şehrin sıcağından kaçan, manzaraya doymak isteyen, canlı müzik eşliğinde eğlenmek isteyen, sıcak bir çay içmek, güzel bir yemek yemek isteyen herkes ama herkes Boztepe’ye koşmuş.
Hava karardığında neredeyse bir panayır havasına bürünüyor Boztepe. Benim gibi insan olan yerleri sevenler için biçilmiş kaftan! Ordu’da cıvıl cıvıl bir akşam geçirmek isteyenler için hemen hemen her şey Boztepe’de mevcut:-) Şimdi şeytan diyor “dur” ama insan duramıyor işte. İster istemez İzmir’de senelerdir kapalı olup, geçen sene hizmete giren teleferikle kıyaslamadan edemiyorum. İnsan milleti böyle işte, hemen bir gıybet havasına giriveriyor, elden ne gelir! Ama bir teleferik, o şehrin nasıl bir cazibe merkezi haline getirilir, nasıl insanlar coşkuyla gece yarılarına kadar vakitlerini orada geçirir Ordu bunun çok güzel bir örneğini sergiliyor. Ne yalan söyleyeyim, bizim teleferik, Ordu’dan sonra gözüme pek bir sönük geldi!
Biz Boztepe’de güzel bir yemek yemenin yanında Akamoy’da blogger arkadaşlarım Gezgin Kedi ve Amcaoğlu’nun doğum gününü kemençe ve tulum eşliğinde kutladık. Mekanın sahiplerinin bize horon oynamayı öğretmesi de yanımıza kar kaldı. Valla horon oynamakta ne kadar başarılı olduğumu da öğrenmiş oldum böylece:-) Boztepe’ye dair yapamadığım için içimde ciddi şekilde uhde kalan yamaç paraşütünden bahsetmeden olmaz… Evet efendim, Boztepe’nin harika manzarası eşliğinde yamaç paraşütü yapmak mümkün! Adrenalin sevenlere duyurulur!!!
Ordu’nun en görülesi yerlerinin başında, hala arkeolojik kazıların yapıldığı Kurul Kalesi geliyor. Arabalardan indikten sonra yaklaşık 420 merdiven çıktık ama değdi doğrusu! Biz gittiğimizde hummalı bir çalışma devam ediyordu. Hala pek çok sorunun aydınlatılmaya çalışıldığı kaleye dair tüm bilgileri, birinci ağızdan orada çalışmakta olan arkeologlardan aldık! 2100 yıl öncesindeki Helenistik Döneme ait pek çok kalıntının çıkarıldığı, hala da çalışmaların sürdüğü kalede, erzak depo alanları, yağ depolama alanları ve barınma yerleri aşama aşama görülebiliyor. Antik dönemdeki ismi henüz keşfedilemeyen kale bölgesinin bulunduğu stratejik nokta ve manzarası görülmeye değer.
Kalede, su kanalı ve sunak oldukça ilgi çekici. 157 metre uzunluğundaki su kanalı/dehliz, Orta Karadeniz Bölgesindeki nadir dehlizlerden biri! Sunaktaki adakların kanlarının aktığı küçük kanal izleri benim en çok dikkatimi çeken ayrıntılardan biri oldu. Kaleye dair pek çok bilgi hala toprağın altında keşfedilmeyi bekliyor. Kaleden çıkan kalıntılardan bazılarını şehirdeki etnografya müzesinde görmek mümkün…
Kaleye kadar çıkıp kaleyi yerinde gördükten sonra, hem kaleden çıkarılanları görmek hem de Ordu’nun etnografik yapısını anlamak için adresimiz Paşaoğlu Konağı ve Etnografya Müzesi oldu. 1896 yılında yaptırılmış olan konağın dış cephesi oldukça büyüleyici bir görüntüye sahip. Taşlarının Ünye’den, ahşaplarının Romanya’dan getirtilerek yaptırıldığı bu üç katlı konağı gezdikten sonra, bahçesinde yer alan fıskiyeli havuzunun hemen yanında, ağaçların gölgesinde yorgunluğunuzu atma şansını sunuyor. 1987 yılından beri Etnografya Müzesi olarak hizmet veren Konağın ilk katında Kurul Kalesinde bulunan kalıntılarla birlikte, silahlar, takılar, giysiler sergileniyor. Konağın ikinci katında ise, Ordu’da bulunan 19.yüzyıl konaklarının yapısını görmek mümkün.
Gelelim Yason Yarımadası’na… Yol üstünde Medreseönü’nde harika bir koyda Üstün Kardeşler lokantası var. Aşağıya terasa indiğinizde efil efil esen rüzgar, harika bir manzara eşliğinde güzel bir ziyafet çektirin kendinize. Yason Yarımadası’na ulaştığınızda benim denk geldiğim gibi muhtemelen siz de gelin-damat fotoğraf çekimlerine denk geleceksiniz. Manzarası oldukça güzel olan burnun en ucunda bulunan deniz fenerinin önünde fotoğraf çektirmek bölgede gelenek haline gelmiş.
Adanın doğal güzelliğinin yanında Ordu’nun en çok ziyaret edilen yerlerden biri olmasının en önemli nedeni Yason Kilisesi. Mübadele öncesi Ordu’da yaşayan Rum ve Gürcü Halkının 1868’de yaptırdığı kilese, önemli bir restorasyondan geçmiş. Freskleri olmayan, taş kubbeli bu kilise kurulmadan çok uzun yıllar önce, M.S.3. yüzyılda da Hristiyanların Yason Burnuna gelip “Işıklar Bayramı”nı kutladıkları söylenir. Yılın neredeyse 320 günü harika bir gün doğumu ve batımı izlemenin mümkün olduğu Yason Burnu’nda ben bu imkanı kaçırdım, siz kaçırmayın derim! Yason Burnu’na dair beni en çok şaşırtan ayrıntılardan biri, Uluslararsı Vosvos Festivali’nin başlangıç noktası ve kamp alanı olarak kullanılması oldu! Bir kez daha Ordu bana “vay be” dedirtti!!!
Yason burnundan görünen Perşembe ilçesi, dünyadaki 208, Türkiye’deki 11 cittaslow/sakin şehirden biri. Karadeniz’in tek sakin şehri olan Perşembe’nin doğal güzellikleri ve kültürel yapısına sahip çıkan yöre halkının dışında 4000 yıllık balık havuzlarının da bulunduğu biliniyor. Yani Ordu’ya gelmişken, tüketim kültüründen uzaklaşmak, sakin şehrin tadını çıkarmak isterseniz, Perşembe ilçesi sizi bekliyor olacak.
Tabii Ordu tahmin ettiğiniz gibi sadece şehir merkezi ve çevresinin güzelliğinden ibaret değil. Ordu’yu Ordu yapan şey, yaylaları ve şelaleleri elbette. Eh durum böyle olunca bize de Ordu’nun kıvrak yollarına salınmak düştü!
Ordu, her yerinde başka bir güzellik sunan bir doğaya sahip. Sarıçiçek yaylasına giderken yolda Gaga Gölünün kenarında durup, ağaçların gölün üstündeki yansımalarında kayboldum… Dinginlik, huzur bu olsa gerek. Yeni demlenmiş tavşan kanı bir çay eşliğinde bıraktım kendimi huzura gitti!
Çatalpınar’daki Sarıçiçek yaylasına çıktığımızda, yöre halkının imece usulüyle bizim için hazırladıkları kahvaltı sofrası, yeşil yaylanın tam ortasında bizi bekliyordu. Bölgede yaşayanların tamamen kendilerinin ürettikleri ve yaptıklarının soframızı süslemesi biz şehirli yaşamda doğal ürüne hasret kalanlar için bulunmaz nimet. Tabii Karadeniz sofrasında bu güne kadar denk gelmediğim şeylere de denk geldim. Kavrulmuş fasulye turşusu, kiraz turşusu, yoğurt, tereyağ, petek balı, gözleme ve salatalık turşusu ile armut pekmezinden oluşan soframızda, hayatımda ilk defa tereyağlı ballı ekmeğimle fasulye turşusunu aynı anda yemiş oldum! Kulağa bir garip geliyor biliyorum ama tadı tahmin ettiğiniz kadar garip olmuyor doğrusu:-)
Bölgede üzüm olmadığı için armut ve elmadan yapılan hafif ekşimsi pekmezi de ilk defa tatmış oldum böylece. Çatalpınar Belediye Başkanı, Belediye çalışanlarının ve yöre halkının eşlik ettiği yayla gezimiz tam bir şenlik havasında geçti. Bir baktım küçük bir patpatın üstünde finduk toplamaya gidiyorum. Havaya hemen girmek bu olsa gerek:-)
Fındık toplama zamanı olduğu için herkesin tarlalarda olduğunu öğrendiğimiz bu dönemin yaylanın en sakin dönemi olduğunu öğreniyorum. Diğer zamanlarda sıcaktan kaçan herkes yaylalarda kendilerini serinliğe bırakıyorlarmış! Evet, biraz serin olsa da güneşi de fena yakıyor demedi demeyin. Biz oradayken, motosikletli gençler gelip yaylanın tam da göbeğine kamp kurdular. “vay be” dedim, “işte hayat budur!”
Şelaleler…Şelaleler… Karadeniz deyince insanın aklına ilk gelen şey gürül gürül akan şelaler olmuyor mu zaten? Benim de Ordu’ya dair en merak ettiğim, gitmek için can attığım yerler tabii ki şelaleleri oldu! Gittiğimiz ilk şelale olan Çiseli Şelalesi, bir diğer adıyla Karaoluk Şelalesi, Aybastı’nın Karaoluk Köyünde yer alıyor. Oldukça çetrefilli bir yoldan şelaleye gidiliyor ama konu Karadeniz olunca, yollarının çetrefilli olmaması bir garip olur tabii. Doğası gereği yollarda döne döne bir hal oluyorsunuz ama gittiğiniz her yer, çektiğiniz tüm yola değdiği için “ yollar da neymiş, Abbas yolcudur durmaz” diyerek bir oraya bir buraya gitmeye devam ediyorsunuz.
Evlerin çatılarına ve boş arazilere serilmiş dalından yeni koparılmış fındıklar bir tarafta, daha dalında yeşil yeşil toplanmayı bekleyen fındık ağaçları öbür tarafta, doğanın tüm güzellikleri ayağınıza serilmişken, yolların nasıl geçtiğini pek de anlamıyor insan. Ve Ordu’dan 98km sonra, Aybastı’da Çiseli Şelalesine ulaştığınızda, bir an önce kendinizi suya bırakmak isteğiyle yanıp tutuşacağınızı garanti ediyorum! Umarım yüzme eşyalarınız yanınızdadır, yoksa benim gibi çok şey kaçırırsınız. Bana, gözümün önünde tepelerden şelalelere atlayanları izlemek düşse de, yıkılmadım ayaktayım! Bacaklarımı suya sokmakla yetinmedim ve üstümün ıslanmasını göze alarak, kafamı da suya sokup çıkardım. Yapmasam içimde kalırdı. İçimde kalacağına, üstüm ıslansın dedim:-) Siz siz olun benim yaptığımı yapmayın ve yüzme eşyalarınızı çantanıza atın!!!
Şelale, Hürriyet Gazetesi tarafından Türkiye’nin en güzel 10 şelalesinden biri seçilmiş. Şelalenin yüksekliği insanı şaşkına çeviren bir yükseklik değil. Topu topu 6 metre yüksekliği olan şelalenin bu kadar beğenilmesini sağlayan şey aslında altında yer alan 9 metre derinliğindeki göleti. Köyde yaşayanların da serinlemek için sık sık geldiği bu gölet, gür ormanlar ve fındık tarlalarının arasında gürül gürül akan suyuyla insanı mest eden bir yapıya sahip!
Ordu’nun şelalelerinin hepsi birbirinden güzel. Ancak, Uzundere Şelalesi, “işte budur” dedirten şelalelerden biri! Merkezden yaklaşık 100km uzaklıkta Aybastı’da bulunan Uzundere Şelalesinin Türkiye’deki en yüksek şelale olduğu söyleniyor. Gezginin Ayak İzleri blogunun yazarı Cüneyt Drone ile 107 metre yükseklik ölçse de kaynaklar, kademelerle birlikte yüksekliğinin 120 metreyi bulduğunu söylüyor. Arabadan indikten sonra orman içinde ilerlerken hafiften bir oksijen çarpması yaşıyor insan. Mis gibi doğa kokuyor her yer. Şelaleyi gördüğümde ağzımın açık kalmasını ister istemez engelleyemedim. Hafiften bir çığlık bile atmış olabilirim!
Şelalenin altında bir gölet olsaydı yüzebileceğim, kıyafetlerimle bile atlardım. İnsana o kadar coşku veren bir şelale burası. Neyse ki, altındaki göl sadece ayaklarımı sokabileceğim derinlikteydi. Şelalenin tam altına konmuş olan bank, saatlerce ama saatlerce oturabileceğim güzellikte bir doğayla bütünleşmiş adeta. İnsan ayakları buz gibi suda, tepesinden akan şelale eşliğinde tüm gününü geçirebilir bu bankta oturarak. Verin elime de akıcı bir kitap, son sayfasını okumadan kalkmam bu banktan. Bende yarattığı bu hissi sizin üstünüzde de yaratacağına eminim!
Gelelim beni Ordu’da büyüleyen yerlerden biri olan Perşembe Yaylası’na! Aybastı’da bulunan Perşembe Yaylası’na vardığımızda, bulutlar yaylanın üstüne çökmeye başlamış ve soğuk insanın tenine işleyen bir kıvam almaya başlamıştı. Perşembe Yaylasını tepeden görmek için yaptıkları seyir terasına çıktığımda, titreyen çeneme rağmen zamanın bir an durduğunu hissettim. Sanki bir film setindeki uçsuz bucaksız yeşilliğin ortasında kalmış gibi hissettim kendimi. Mendereslerin salına salına gezindiği yaylada gezen koyunların çanlarının sesleri ve esen rüzgarın uğultusundan başka hiçbir ses yok… İnsan başka bir boyuta geçiyor sanki.
Perşembe Yaylası, çok büyüleyici bir coğrafyaya sahip. Mendereslerin Yayladaki görüntüsünü tarif edebilmem neredeyse imkansız. Yaylada her yıl geleneksel olarak düzenlenen Güreş Festivalinin 910.kez düzenleneceğini duyunca şaşırmamak elde değil! Biz Perşembe Yaylası’nın güzelliğinden sarhoş olmuşken, Aybastı Kent Ormanı İşletmelerine akşam yemeğine gittik. Bölgedeki otlardan nasibini almış kuzu etlerinin tadına doyum olmadı.İçinde kiralanabilir 4 adet dağ evinin de bulunduğu bu orman işletmesi, karanlık çöküp de kendini sise teslim ettiğinde oldukça etkileyici bir görüntüye bürünüyor!
Ordu’ya dair hafızama kazınmış yerlerden sonuncusu da Ünye. Ama Ünye’yi burada birkaç satırla geçiştirecek değilim. Ünye, benim dilimden güzel bir yazıyı hak ediyor doğrusu! Ünye yazısını okumak için tıklayınız
Ordu, insanın hafızasında derin izler bırakan, döndüğünde orada yakaladığın huzurla birkaç hafta idare edebileceğin bir şehir. İyi ki gitmişim dediğim şehirlerden biri olan Ordu’ya bir gün Küçük Gezgin Çakıl ile de yolum düşer kim bilir?
Ordu Gezisi ni organize eden Gezginin Ayak İzleri Blogunun yazarı Cüneyt’e,
Günlerce bizi bıkmadan usanmadan ağırlayan Aktaşlar Restorana, ve geziyi neşeleriyle şenlendiren caaanım blogger arkadaşlarım Amcaoğlu,Bilinmeyen Rota, Çapulcu Yollarda, Çelebi Alper, Dünyanın Yerlisi, Geze Geze Türkiye, Tadında seyahat, Gezgin Kadınlar, Gezgin Kedi, Gezgin Martı, Gezmek Güzel, Giyen Bayan, Küçük Dünya, Pustoo Dünya, Seyyahça, Yoldaki, Zafer’in Seyir Defteri
Sn. Ordu Valisi İrfan Balkanlıoğlu’na, Sn. Ordu İl Kültür Turizm Müdürü Uğur Toparlak’a,Sn. Aybastı Belediye Başkanı İzzet Gündoğar’a,Sn. Ünye Belediye Başkan Yrd. Erhan Eren’e ve Basın Danışmanı İlhan Kartal’a,Sn. Çatalpınar Belediye Başkanı Ahmet Türe ve Mustafa Şenel’e, misafirperver köy halkına Ordu Valiliği Basın Danışmanı Mustafa Sezer’e teşekkür etmeden olmaz.
Ordu’da zaman geçirmek bir ayrıcalıktır…
Gezmeye devam ☺️??
Daha nicelerinde hep beraber Özlemcim:)
güzel bir gezi olmuş.ama Ordu’da gezilip görülecek keşfedilmeyi bekleyen çok yerler var.bu güzel yazınızdan dolayı teşekkür eder ve yine bekleriz….
Teşekkür ederim güzel sözleriniz için. En kısa zamanda bir de ailece geleceğiz:)