İşte biz bu kadar hayvanlarla iç içe yaşarken tabii ki Küçük Gezginimizin de hayvanlarla iç içe yaşaması kaçınılmazdı. Biz bebekliğinden beri küçük gezginimizin toprakla, yaşamla, hayvanlarla iç içe olmasını istedik; ve öyle de oldu. Çakıl’ın ilk kelimeleri anne ve babaydı ama 8 aylıktı ve ilk cümlesi köpeğimizi çağırırken kurduğu “Zeytin Gel” oldu. İşte o an anladık ki o da doğuştan bizim gibi harika bir hayvan sever olacaktı. Ve oldu da; köydeki ahırlarda oğlak yavrularını kovalamasını, yeni doğmuş köpek yavrularını annesinin memesine koymasını, ördek yavrularının peşinden koşmasını mutlulukla izledik.
Bizi en şaşırtan şey, hayvanların da Küçük Gezgin ile inanılmaz güzel bir bağ kurmalarıydı. Çünkü bizim kendi hayvanlarımız dışındaki hayvanlarla arasında kısa sürede oluşan bağ da bizi çok hep çok etkiledi. Çakıl’ın isteyip de sevemeyeceği bir hayvan var mıdır bilemiyorum ? (tamam abartmayalım, bir yılan gördüğünde ikisinin de birbirinden pek hoşlanacağını sanmıyorum ama olsun:))
Tabii çocuğumuz hayvanlarla bu kadar iç içe yaşadığı için; gözden kaybolduğunda bahçedeki köpek kulübesinde köpeğine sarılarak uyumuş bulmamız, evdeki o iğrenç kokunun ahırda oğlaklarla debelenmiş olan çocuğumuzun kıyafetlerinin pisliğinden geldiğini anlamamız, masadaki kaybolan tabağı takip ettiğimizde bahçede köpeğiyle oturup aynı tabaktan yediğini gördüğünde “ama paylaşmak güzeldir anne” cümlesini duymamız, eğitilmesi neredeyse olanaksız olan tavşanını eğitip sadece bahçeye çiş ve kakasını yapmasını sağlayıp; evde ninni söyleyerek uyuttuğunu görmemiz her an bizi şaşırtan ve eğlendiren ama biraz da rahat olmamızı gerektiren anlar. Üzgünüm ama gerçek. Maalesef ki biraz rahat olmadan hayvanlarla böylesi bir iletişim yakalamak çok da mümkün olmuyor…
Biz de öyle yaptık ve mecburen rahat olduk…Ne yapalım başka çaremiz yoktu:))
Küçük gezginimiz köpeklerimizin doğumuna, bazı hayvanlarımızın hastalıklarına ve hatta ölümlerine tanık oldu. Doğa koşullarında görebileceği hayvanları kitaplarda görmektense; sesini duyarak köy arazilerinde gördü. Ağaçlarda uçuşan sincapları gördüğünde heyecan çığlıkları köyü inletti:)) yumurtadan ördek yavrularının nasıl çıktıklarını hayranlıkla izledi. Bir keçinin nasıl da “tos” attığını kafasına darbeyi yediğinde canlı canlı öğrendi:)) Binlerce “nasıl doğdum” sorusunu ben yan çize çize sezeryan izimi göstererek açıklarken; o doğumun nasıl gerçekleştiğini doğanın kendisinden öğrendi. (Tabii bu binlerce soruyla daha beni boğuşmak zorunda bıraktı ama nasıl olsa o “niye”, “neden”ler daha uzun bir süre daha benimleydi… Derin bir nefes çekip yolumuza devam:))
Çakıl’ın an itibarıyla 6 köpeği, 2 keçisi ve 6 ördeği var. Ama ona bakarsanız köydeki tüm hayvanlar onun, o ayrı:)) Ne de olsa hemen hemen her hafta sonu saçlarına sinen ahır kokusuyla dönüyor eve:))
Benim kadar rahat olmak zorunda değilsiniz. Hem de hiç! Bu insanın biraz da doğasında olan bir şey çünkü. Ama, ufak tefek de olsa hayvanlarla ilgili anılar biriktirin çocuklarınıza. Bu anıların köpekten kaçarken korkudan attığı çığlıklar olmasın diyorsanız bırakın iletişim kursunlar. Hayvanlardan zarar gelmez… Tamam itiraf ediyorum bazen tabii ki gelir (ne de olsa kedinin tırmalamadığı bir çocuk yoktur:)) ama olsun; yine de her şeye değer. Ne de olsa bizim gibi ağaçlardan düşerek büyümüyorlar; biraz hırpalanmaktan kimseye zarar gelmez:))